21 Nisan 2015 Salı

Müdahaleci ana/babalar!!!

HAYIR!!! DİKKAT ET!!! ÇOK TEHLİKELİ!!! ÖYLE YAPMA!!!

Geçen hafta sonumu full-time çocuk parklarında geçirince, yine bir dolu gözlem yapma imkanım oldu...parklarda çocuk sesinden çok, müdahaleci ana/baba sesleri hakimdi...ve yine içim şişti, kendimi çok zor tuttum "bağzı" ana/babalara müdahale etmemek için...çocuklar üstünde öyle bir baskı kurmuşlar ki, sürekli müdahale ediyorlar, çocuğun her ama her hareketine...sanki orası çocuk parkı değil de dünyanın en tehlikeli yeri!!! bir de şöyle bir imaj çizmeye çalışıyorlar sanki, parkta kimin sesi daha çok çıkar, daha çok müdahale ederse çocuğuna o ana/baba en ilgili ana/baba!!??
Örnekler vereyim mi?
 
*Kaydıraktan kaymak için merdivenlere tırmanan çocuğa (ki bebe kaydırağı, 5 basamak var sadece) "Dikkat et, dikkat et diye nakarat yapan ve bunu oldukça yüksek sesle çocuğuna söyleyen ey ana, sesin kısılsın e mi! (çocuk yaş 4-5!)
 
*Salıncakta sallanan kızı (3 yaş), kafasını arkaya çevirip kendine baktı diye "aaaa ne yapıyorsun kızım, çok tehlikeli" diyen bir der üstüne şu açıklamayla devam eden "annecim başın döner düşersin!" diyen ana, ben ne diyeyim sana!!!çocuk kafasını nasıl bir şey sanıyorsun çok merak ediyorum o ayrı, hani bak kafamız sola/sağa dönebilir, korkma yani!
 
*Ana/baba/çocuk birlikte top oynarlarken "oğlum öyle yapma, çok tehlikeli" diyen ama sürekli diyen baba...ki çocuk şunu yapıyor, topa hızlı vuruyor!! ya vursun bırak, orası çocuk parkı...ha korkun başka çocuklara çarpmasıysa, o zaman orda oynama, oyun parkının göbeğinde yani...al topu efendice, git çimlere orda oyna...sen neden mekanı yanlış seçip, enerjisini topa vurarak atmaya çalışan çocuğu engellersin ki...tehlikeli olan sensin asıl!
 
Baktım o miniklere, kimisi korkak korkak bakıyor, içine kapanmış, kimi de sürekli uyarı yemekten arsızlaşmış, tehlikeli şey yapmayacakken yapmak için can atıyor...
Bu yazı böyle bir yakınma yazısı işte...
 
Gelelim bizde ki duruma...Mira 10 aylıkken yürüdü ve biz evde gerekli önlemleri aldık...ve onu eve saldık...özgürce....nasıl önlemler peki...birkere onun ulaşabileceği hiçbir yerde deterjan/ilaç vb. şeyler bırakmadık...kesici aletler; makas, bıçak ne varsa yukarılara kaldırıldı...keskin köşeler İkea'dan aldığımız koruyucularla kaplandı...ondan sonra "dur mira, dikkat mira, tehlikeli mira" demedik...düştü, kendi kalktı...çığlık çığlığa "ayyy aman düştü" demedik... 

11 aylıktı, evden çıkarken yürüyerek çıktı ve asansöre kendi yürüdü...kucakta taşımadık onu çanta gibi...şunu demiyorum elbet, hala bolca kucağıma alıyorum, taşıyorum ama sevmek için, sarmak için...yoksa kendi yapabileceği işleri onun yerine yapmak için değil...merdivenlerden hep kendi indi, çıktı...önceleri 4 ayakla çıktı :) tırmandı resmen, üstün başı battı, elleri kirlendi, olsun...sonra korkuluktan tutunmayı öğrettik...bir eli korkuluktayken, diğer eliyle de bizi tuttu...sonra zamanla güven kazanınca elimizi tutmak istemedi...
Bakınız 14 aylık mira, nasıl da tırmanıyor kaydırağın merdivenlerine :)
Bit kadardı daha, parkta koca çocukların kaydığı kaydırağa tırmandı ve kaydı...öylece bırakamadık elbette...büyük çocukların parkta olmadığı saatleri ayarladık, önce birlikte çıktık, kucakta kaydık, sonra kendine yaptırdık, nerden nasıl tutacağını gösterdik ve bıraktık özgürce...elbette kaydırağın sol ve sağında nöbet tuttuk, ama ona hissettirmeden...sonra sonra zaten pekiştirdi, yakınında durmamıza gerek bile kalmadı...biz bütün bunları yaparken inanılmaz uyarılar aldık tabii..."aaa küçücük bebek nasıl kayar, nasıl yapar vs." kulak tıkadım hep ve üzülerek baktım, parkta bile ellerini sımsıkı tuttukları 5 yaşında ki çocuklarına...

veee karşınızda 8 aylık karpuz mira :) babası yukardan bıraktı, annesi aşağıdan yakaladı karpuzu :)



Mira 23 aylıkken başladı kreşe...3 yaş grubu ile...ailem şehir dışında yaşadığı için, bakıcılara güvenim kalmadığı için ve en önemlisi Mira'nın buna hazır olduğunu bildiğim için aldık bu kararı...bu konuda ayrıca yazacağım...kreşe başladığında anladım ki doğru temeller atmışız...karşımızda 23 aylık ve bireysel bir Mira vardı...kendi işini kendi gören, kıyafetlerini ufak yardımla giyen/çıkaran, kendi yemeğini yiyen, kendi kişisel bakımını/temizliğini yapan...tuvalet olayını 20. ayda bitirmiştik zaten, dolayısı ile kreşte tuvalet ihtiyacını kendi görebilen...ki bu benim için çok önemliydi...kız çocuğunun mahremiyeti için bu oldukça önemli bir konu...aslında kız/erkek bütün çocuklar için...dünya ne yazık ki giderek kirleniyor :(
 
Evde uyguladığım Montessori uygulamalarının da Mira'nın bu bireyselleşme sürecinde katkısı çok ki bu konuda ki tecrübemi ayır bir yazıda yazıciiiiiim...ne çok konu var paylaşacak, ne mutlu bana :)
 
Gelelim sadete....diyorum ki biraz özen...çocuk yetiştirirken...çocuklarımız bizim mülkümüz değil...diktatörlük kurmaya hiç gerek yok, o küçük ve bizden zayıf diye! önlemleri almalı, sistemi kurmalı, onları rahatsız etmeden kontrol altında tutmalı, başlıkta yazdığım o feci kelimeleri ise hiç kullanmamalı, hele ki bağırarak!

Sevgiyle,
Esra Erginer

7 Nisan 2015 Salı

keep calm and love moscow :)



Başucumda dizilmiş okunacak kitaplar gibi, zihnimde sıralanmış blog yazılarım da dipten dibe bir huzursuzluk sebebi...yoğun çalışan anne olmak, işi/evi/hayatı organize etmek, iş dışında ki tüm vakti 2 yaşında ki bir enerji canavarına ayırmak...yapılacakları ertelettiriyor insana...ki iyi ki var o minik canavar :) bloğuma verdiği isim gibi Mira ile tatlı bu hayat...

Baktım da şöyle bir, zaten uzun yıllardır aklımda olan bloğuma sonunda kavuşmuşum geçen Kasım ayında...üstünden 5 ay geçmiş, neler neler yaşamışım biriktirmişim, ama oturup yazıya dökememişim, paylaşamamışım düşlediğim gibi...öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, sıkıntısız, üzüntüsüz bir günümüz geçmedi ki...ağzımızın tadı kaçtı gitti...yine de hadi bakalım esra dedim, yaklaşan bir seyahat planımız var ki bu seyahatle ilgili her şeyi çalışıp dosyalamışım bile...bunu paylaşmakla harekete geç bakalım, devamı da gelir...

Biz ki evlenmeden ve çocuklanmadan önce sevgililer gününü deli saçması bulan bir çift iken, kalpli objelere ıyk diye bakarken, geçen sene, mira 1 yaşındayken, tam 1 yıldır baş başa dışarda bir gece geçirmemişken, sevgililer gününü bahane edip nefis 1 gün/gece geçirmiştik...- kalpli objeler hala ıyk bu arada :) - Nail (benim sevgili koca) beni öyle bir şaşırtmış ve mutlu etmişti ki bu kesinlikle ayrı bir yazı konusu olmalı :) İşte o gün karar vermiştim, seneye şaşırtma sırası sende Esra diye...ve çalışmalara erken başladım...bir Kasım sabahı, Pegasus'tan gelen mesaj her şeyi başlattı aslında...yurtdışı uçuşlarında müthiş kampanya...budur dedim :) sevgililer gününde hediye etmek için bir seyahat planlayacaktım...çok uzatmayayım, Moskova'yı seçtim...çünkü ilk defa Mira'sız bir kaçamak yapacaktık ve ilerde Mira ile gitmeyi düşünmediğim bir şehir olsun istedim...bol kültürel aktiviteli, yürümeli, gece eğlenmeli, az uyumalı, salaş, berduş...bir de istedim ki Nail'e bir kıyak olsun, dünya gözüyle dünya nimetlerini görsün, Kremlin Sarayı falan gibi yani :) vize probleminin olmaması da cabası tabii...

Seyahat planı ve uçak biletlerimizi kurdele ile bağladım ve kendisine taktim ettim...çok şaşırdı, inanamadı...ve nedense ilk sorusu "bilet tek kişilik mi" oldu :) şaka pek tabii ki canııımmm, aklından geçirmiş olabilir ama en azından dile getirmedi...bu arada içim pek rahat, ben sıramı savdım, 2016'da şaşırtma sırası tekrar Nail'de, kıh kıh kıh :)

Varsa yakınlarda sevdiğinize yapmak istediğiniz bir sürpriz, buyurun çıktı alın efenim...tek yapmanız gereken uçak biletinizi ayarlamak...Nail'e yazdığım seyahat planını kırpmadan paylaşıyorum...sadece "gezilecek yerlerin detaylarını" çıkarttım çok uzun olmaması için, dileyenlerle onu da paylaşırım severek...yemeyi/içmeyi çok seven bir boğa olarak bu yazıda temel gezi planı ve detaylı yeme/içme bilgilerini paylaşıyorum sizlerle...

Öncelikle bize ve Mira'ya güzel bir anı olarak kalması içindir bu yazı...ilerde okuyunca, vaaaayyyy bensiz neler yapmışsınız diye çemkirebilmesi içindir, kendi başımı yakmak içindir :) anne ve babasının düğün fotolarına bakıp, "beni neden götürmediniz?" diye ağlamış bir annenin kızı olarak, onun da bu konularda hakkını sonuna kadar savunacağından yana hiçbir şüphem yoktur :) -tabii pozitif düşünüyorum, yani Mira o yaşlara geldiğinde hala internetimizin olduğunu, özgürlüklerimizin kısıtlanmadığını hayal ediyorum, bir ahhhh çekip bu iç karartıcı, yüreğimi dağlayan konudan çıkıyorum -

Yoğun geçen günün sonunda, 5 dakika da olsa kafanızı dağıtabilirsem, arada ufak tebessümler oluşturabilirsem yanaklarınızda, bir sürpriz için sizi harekete geçirebilirsem, deli bu kız dedirtebilirsem, ne mutlu bana :) keyifli okumalar ve kucak dolusu sevgiler...

Ulaşım:
23.04.2015 Perşembe 11h50 : İstanbul SGH à Moscow (Domodedovo)  – PC884
26.04.2015 Pazar 15h30 : Moscow  à İstanbul SGH – PC885

Havaalanından şehir merkezine aeroexpress ile gideceğiz. Tren Belaruskaya istasyonuna 45 dakikada varıyor. Buradan metro hattına geçerek evimize geçeceğiz, evet evimize, ev aldım sana Moskova’dan J Moskova içi ulaşım çok kolay. Metro ile şehrin her yerine tek bilet ile aktarmalar yaparak ulaşılabileceğiz. Metro sabah 05:00 – gece 01:00 arası hizmet veriyor. 01:00'den sonra tabanway :)

Konaklama:
Robinhouse...bir aile evi, sahipleri çok tatlı rus karı/koca, çooook araştırdım, booking.com ve tripadviser’da en en en çok beğenilen, en merkezi ve en ekonomik konaklama çözümü bu ev...buz gibi otel odasında kalmaktansa, dünya tatlısı rus karı/koca ile evi paylaşmak, onlarla sohbet edecek olmak çok daha sıcacık...üstelik İngilizce biliyorlar...ev çok merkezi, Kızılmeydana 15mn yürüme mesafesinde, Khram Khrista Spasitelya katedraline 5 dakikalık yürüme mesafesinde, Kievskiy Tren İstasyonu'na 2 metro durağı mesafede ve Kropotkinskaya Metro İstasyonu'na 5 dakikalık yürüme mesafesinde, merkez camiden sola dönünce ilk sokakta, anladın değil mi yerini J

Seyahat müziği:
Pek tabiki "Wind of Change" by Scorpions J
I follow the Moscow, down to Gorky Park, listening to the wind offfff changeee J


Gezi Planımız:
1.Gün (23.04.2015–Perşembe)
Saat 15:00’de Moskova’dayız. Havaalanından evimize varışımız 16:30 J Eve eşyalarımızı bırakıp, yürüyüş mesafesindeki Arbat Caddesin’e iniyoruz, Arbat caddesi bir nevi İstiklal caddesi. Geziyoruz ve karnımızı doyuruyoruz. Ordan yine yürüyerek Kızıl Meydan’a gidiyoruz, ve işteee ordayız J
2.Gün (24.04.2015-Cuma)
Kızıl Meydan ve Kremlin çevresini geziyoruz. Kremlin ve Kızıl Meydanı çevreleyen iki çevre yolu var; bahçe çevre yolu ve bulvar çevre yolu. Vaktimiz kalırsa, bahçe çevre yolu üzerinde ve yakınında yer alan Lujnika Park ve Novodevicy Manastırı’nı geziyoruz. Akşam serbest zaman derrrmişim :) yok canım hep birlikteyiz...
3.Gün (25.04.2015-Ctsi)
Bugün dışta olanı bulvar çevre yolunu gezeceğiz: Bolşoy Tiyatrosu, Puşkin Müzesi, Kurtarıcı İsa Katedrali, Tretyakov Sanat Galerisi. Daha sonra, Bulvar çevre yolunun bir diğer bölümünü geziyoruz: Çaya-Kofi magazin, Tverskoy Bulvarı, Cafe Puşkin, Modern Sanatlar Müzesi.
4.Gün (26.04.2015-Pazar)
Evde hazırladığımız sandviçlerimizle, Gorky Park'ta kahvaltı yapmaya ne dersin? Uçuşumuz saat 15:30’da olduğu için öğlene kadar vaktimiz var, 3 gün boyunca gezdiğimiz yerler içinden bizi en çok etkileyene tekrar gidip veda hutbesini okuyabiliriz J
Kullanacağımız Aplikasyonlar:
  • İngilizce-Rusça sözlük ve metni direk çeviren app.
  • Moskova Metrosu Aplikasyonu : Moskova metrolarında herşey Kiril alfabesiyle ve yolumuzu bu şekilde bulmak oldukça zor. İngilizce ve rusça yazılışlarını kıyaslayabileceğiniz durakları gösteren ufak bir aplikasyon
  • Pocket Guide: Pocket Guide uygulamasının Moskova turlarını inceliyoruz. Kendi kendimize yürüyüş rotaları belirlemek ve gezdiğimiz yerleri rehber gibi dinlemek için faydalı
  • Tripadvisor Offline Harita : Tripadvisor’un offline şekilde kullanılabilen haritası burada da çok kullanışlı. Seçtiğimiz lokasyona pusula gibi yön göstermesi, çevremizdeki restoran, bar, otel, gezilecek yerleri göstermesi ve bunları wi-fi’ya ihtiyaç duymadan yapması klasik, basılı haritların gözlerini yaşartıyor yine

Yeme / İçme:  Hiç işimiz olmaz ama olsun ben çalıştım J
Mymy resto en yaygın ve ucuz, yerel yemekleri yiyebileceğimiz bir resto. Arbat caddesi (İstiklal Cad. gibi) konakladığımız eve çok yakın ve merkezi bir cadde, üstünde bolca yeme/içme mekanı var. Ayrıca konakladığımız ev, aile evi, marketten yerel şeyler alıp, mutfakta yemek pirişebiliriz J

Gelelim Rus mutfağının klasiklerine ve mutlak tatmamız gerekenlere, yummy yummyyy....
Zakuski : Bu bir nevi ordövr tabağıdır. Ancak Rus mutfağının dünyaca tanınan, en ünlü yemeklerinden biridir. Rusların, meze olarak adlandırdıkları bu tabak aslında çeşitli soğuk ve sıcak büfe yemeklerinden oluşuyor. Rus geleneklerine göre en az 3-4 çeşit içeren Zakuski; tepsi içinde, masa ortasına konan zengin bir ordövr tabağıdır. İçinde: füme somon ya da mersin balığı, söğüş et, haşlanmış deniz ürünleri, çeşitli salatalar, soslu patates, domates, biber, patlıcan ve enginar dolmaları, yumurta, havyar ve çeşitli kızartmalar var. Beraberinde, Zakuski votka içiliyor, tammm bize göre dostum J

Supy : Rus mutfağında çorba her şey demek. Çünkü içeriğinde her şey var. Balıktan sebzeye, ete kadar değişik besinleri içeren çorbalar komple bir öğün sayılabiliyor. Özellikle “Borsc” ve “Sthtci”. Balık ve etin yanı sıra pancar, lahana ve patates ile hazırlanıyor. Her ikisinin de özelliği “Smetana” denilen ekşi krema ile sunulması. “Soljanka” çorbası ise, mantar ya da balıkla hazırlanıyor. Bunun içinde pancar ve turşu da var. Mutlaka denemeliyiz. Acı sevenler için “Okroska” çorbası balık ve etle zenginleştirilmiş, soğuk bir çorba. “Botwina” ise ıspanakla hazırlanan soğuk bir çorba çeşidi.

Havyar : Rus mutfağı denilince, akla ilk olarak havyar gelir. Havyar dişi mersinbalığının döllenmemiş yumurtalarından elde ediliyor. Mersinbalığının bilinen 20 cinsinden, yalnızca 5’i, ülkenin kuzeyindeki soğuk denizlerde yaşıyor. Dünya havyar pazarının, %90’ı, bu balığın üç cinsinden elde ediliyor. Rus havyar çeşitlerinden “Beluga”, nadir bulunan ve en değerli havyarlardan biri. Adını, nesli tükenmekte olan en büyük ve en vahşi mersin balığından almış. “Osiortr” havyarı parlak gri renkte, fındık tadı ile tanınıyor. Adı orta büyüklükteki mersin balığından geliyor “Sevryuga” küçük taneli ve gri renkli bir havyar. Hafif keskin bir tadı var. Somon balığı yumurtalarından elde edilen, küçük ve portakal renkli taneli havyara, kırmızı havyar deniliyor. Evet, havyar pahalı bir besin. Çünkü, giderek kirlenen denizlerde mersin balığının nesli epey azalmış :(
Et yemekleri : en ünlü et yemekleri “Beef-Stroganoff” adlı et ve mantarla hazırlanan yemek.

Tatlılar:Risel ve Kompot” komposto meyve, jöle ve peynirle hazırlanıyor. “Pahsa ve Kulic” Ortodoks Rusların Paskalya Bayramının geleneksel tatlıları olarak tanınıyor. Pahsa, meyve şekerleriyle süslenmiş, piramit şeklinde bir pasta. Kulic, üzeri kremayla kaplı, büyük bir ekmek şeklinde kek. “Pudin” İngiliz pudinglerine benziyor. “Varenk” çilek, vişne ya da reçel içeren bir hamur tatlısı.

Lapşa : Bizim erişteye benzer bir yemek. İngilizce ismi “noodle”. Muhteşem bir tadı var. Tavuklu ve karidesli olanı var. “Mie tongseng” denilen ise acılı, domatesli ve kızarmış koyun etli. Lapşa’yı en uygun yiyebileceğimiz restoran ismi “Daikon”.

Gürcü yemek kültürü : Moskova’da en ünlü yemek kültürü gürcülere ait. Gürcü yemekleri ve mezelerini tatmak için özellikle Abrat sokağındaki “Genatsvale” çok iyi. Burada yemeğe “haçapuri”(peynirli ekmek) ile başlayıp, patlıcanlı mezelerle “baklacan s orehemi” devam edebilir, daha sonra ise lüle kebap (Adana kebap benzeri) deneyebiliriz.

Tsentralniy restoran-kafe : ABD elçiliği ile Hayvanat Bahçesi arasındaki ünlü Stalin Gökdeleni var. Bu bina 1948-1954 yılları arasında yapılmış, binanın altında, muhteşem sütunlu, bir müzeyi andıran havası ve inanılmaz fiyatlarıyla bir kafe. Sovyet yadigari, yüksek tavanlı muhteşem salonunun havasını soluyacağız J

İçki : Ülkenin ulusal içkisi “votka”. Çeşitleri ise, saymakla bitmez. “Limonnaya” denilen limonlu votka, içine bir limon kabuğu ilave edilip, 2 hafta bekletildikten sonra içiliyor. Servis anına kadar, kadehleriyle birlikte buzlukta donduruluyor. Servis yapılırken, asla parmak değmemesi gerekiyor, Çünkü bardakta parmak izi Rus geleneklerine aykırı. İşte bu geleneği pek sevdim J Köpüklü ve kırmızı biber aromalı votka “Pertsovka”. Ardıç, zencefil ve karanfil aromalı votka “Ohotniçya” ve tatlı votka “Stolichnaya”.  Votka meze, havyar, füme balık ve et, salamura ürünler eşliğinde içiliyor... tühhhh hiçbirini sevmeyiz ki biz J

En popüler içecek ise çay, bolca çay içmeye gidiyoruz biz de zaten değil mi :) Şaka bir yana Moskova’da votkadan sonra en çok tüketilen alkolsüz içecek çay. Semaver denilen büyük metalik ya da bakır çaydanlıklarda hazırlanıyor. Şekeri çayın içine karıştırmak yerine “kıtlama” yapılıyor. Ruslar siyah çayı çok seviyorlar. Rus geleneklerine göre, çay içimi bir merasimi andırıyor. Çay, kulplu büyük cam bardaklarda sunuluyor. Şeker ya da bal, dilin altına alınıyor ve çay yudumlanıyor

Dip Not :)
  • Saat farkı yok
  • Para Birimi : Rus Rublesi (RUB)
  • İngilizce kelime yok, her yer Kiril alfabesi J Bu yüzden telefona sözlük aplikasyonu yüklüyoruz ve Kiril alfabesini yanımıza bulunduruyoruz.
  • Derdimizi İngilizce anlatmaya çalışarak kendimizi boşa yormayacağız, kimse bu dili bilmiyor J Zaten şehirdeki Azeriler, Özbekler, Tacikler, Ahıska Türkleri, Gürcüler ve Ermenilerin bir bölümü gayet iyi Türkçe konuşuyor.
  • Moskova metrosunun renkli haritasından alacağız, böylece mavi hattan kırmızı hatta geçiş gibi daha kolay anlayacağız
  • Rusya’da sokağa çıkarken pasaportumuzu yanımıza almayı unutmayacağız, aksi takdirde başımıza büyük dert açabilirmişiz; polis bizi derhâl merkeze götürürmüş!
  • Bir Rus’a asla “kazyol” (keçi) demiyoruz, büyük hakaret! Söylenmeyecek diğer iki sözcük de “manyak” ve “durak".  Manyak bildiğimiz anlamda. Durak da deli demek. Eğer bu sözleri bir tartışma sırasında söylersek dayak yiyebilirmişiz. Şimdi kendimizi bu kelimeleri söylememek üzere şartladık ya, votkaları çekince, beynimiz kesin oyun oynar bize ve dökülür bu laflar J