1 Ağustos 2015 Cumartesi

Evde çocuklarınızın turşusunu kurmayınız!!!

İş anlamında öyle yoğun bir süreçteyim ki kafayı tazelemek için kaçtım geldim :) ne de olsa beni yüzmek ve yazmak iyileştiriyor...

Kafamda bir konu olmadan attım kendimi buraya her zaman ki gibi. Bu aralar çokça telefon aldığım bir konu var, kreş konusunda danışan arkadaşlarım, arkadaş eşlerim var. Madem buradayım, faydalı bir yazı yazayım istedim. Evet başlıkta ipin ucunu verdim, evde çocuklarınızın turşusunu kurmayın, onları sosyalleştirin ve kreşe/okula gönderin. Bu blog benim serbest atış alanım, dolayısı ile bu benim fikrim ve fakat Mira'nın gelişimi için takip ettiğim bütün pedagoglar da bu söylemimi destekliyor. O yüzden içim rahat bu yazıyı yazarken.

Hadi bakalım başlayalım yavaş yavaş...
 
2-3-4 yaşlarında ve henüz kreşe başlamamış çocuğu olan her anne&babanın (kabul edelim en çok annenin) yazın aklına düşen ve beynini kurcalayan bir soru vardır, bilirim, daha geçen sene yaşadım zira. "Yeni eğitim döneminde, çocuğu kreşe versek mi vermesek mi? Daha erken değil mi? Mis gibi anneanne/dede/babaanne/bakıcı vs. bakıyor nasıl olsa evde. Aman hem okul demek hastalık demek. Ve daha bir dolu bıdı-bıdı. Ben kendi deneyimimden yola çıkarak bir nebze de olsa yüreklere su serpmek ve cesaretlendirmek istedim açıkçası ilgilenenleri.
 
Biz Mira ile bu yola çok erken çıktık. Mira 23 aylıkken başladı okul hayatına. 23 aylıkken kendisinden nerdeyse 1 yaş büyük çocukların olduğu 3 yaş grubuna dahil oldu. Bir Montessori annesinin ve anneannesinin elinde büyüdüğü için davranışsal gelişimi önde gitmişti, kendini çok güzel ifade edebiliyordu, her türlü ihtiyacını tek başına görebiliyordu, yemeğini kendisi yiyor, çişini söylüyordu. Aile bütçemizi düşünüp bezini 20 aylıkken atmıştı ve tuvalet eğitimini tamamlamıştı :) Dolayısı ile okul için denemeye değer olgunluğa gelmişti.

Buraya sembolik inek öğrenci Mira fotoğrafı koymak istedim, ilerde bana bolca saydırabilsin diye :) 
Bizde itici kuvvet şartlarımız oldu, Mira'yı tanımadığım bir bakıcıya emanet etmektense eğitimli ve sevgili dolu bir öğretmene, Atatürkçü, aydın ve modern eğitim veren, denetimli, içime sinen bir kreşe göndermeyi tercih ettim. Bir anne sözü vardır "en iyi kreş eve yakın olandır" diye. Açıkçası bu gerçekten önemliydi ancak benim için olmazsa olmaz değildi. Okulun eve yakın olmasından çok daha önemli etkenler vardı benim incelemem ve içime sinmesi gereken. Ve şanlıydım ki evime en yakın kreş Mira için bu anlamda da en uygun kreşti. Şimdi pratik olarak daha net fayda sağlar bir yazı olması için, kreş/anaokulu seçiminde dikkat etmeniz gereken noktaları adım adım paylaşacağım:

Eve yakınlık : Bu konu sadece çocuğu rahatça okula bırakıp alabilmeniz için önemli değil aslında. Bence çok daha önemli bir nedeni var. Çocuğun lokasyon olarak kendini güvende, eve yakın hissetmesi.
İşte 23 aylıkken okula yürüyerek giden Mira :)
 
Siz de benim gibi Montessori annesi iseniz, yani daha çok çok küçükken ona bir birey olması için destek olduysanız, çevreye, doğaya duyarlı yetiştirdiyseniz, okulun eve yakın olması çok daha anlamlı oluyor. Mira daha 1 yaşındaydı, elinden tutar çevremizi gezdirirdim, çabuk yorulurdu tabi, kucağıma alır devam ederdim. Apartmandan, siteden çıkar çıkmaz anlatmaya başlardım çevremizi ona; bahçedeki ağaçların yaprakları mevsimine göre dökülmüş mü/yeni mi filizlenmiş, kuşlar uçuyor mu/yoksa kışın göç mü etmiş, kediler ne durumda/nerde, markete nasıl gidiyoruz, nerden geçiyoruz, fırın nerde, çevremizdeki bütün çocuk parkları nerde/nasıl gidiyoruz, vs. Ona çevremizi, doğayı tanıtırken bütün duyularını harekete geçirmeye önem verdim. Apartmandan çıktığımız gibi derin nefes aldık hep, temiz hava nedir bildik, fırına girince ekmek kokusunu çektik içimize-kokuları keşfettik, sıcak ekmeği elledik, birlikte 4 mevsimi gözlemledik, kara dokunduk-üşüdük, yağmurda ıslandık, ağaçları hep takip ettik. Dolayısı ile yaşadığı çevreyi iyi tanıyan/bilen bir çocuk oldu insanların bebek dediği yaşta. Hal böyle olunca, eve yakın bir okul ona çok güven veren bir yuva oldu. Bildiği/tanıdığı çevreden uzak değildi, biliyordu ki evi hemen okuldan çıkınca ilerdeydi. İşte tam da bu yüzden bebeklikten çocukluğa geçen bıdıklar için ilk okul deneyimi olan kreşin eve yakın olması önemli. Şimdi 2,5 yaşında. Apartmandan çıkınca derin nefes alıp, ohhh diyen bir kızım var :) Benim gibi temiz hava müptelası. Siteden çıkar çıkmaz, arabaları kolaçan edip karşı kaldırıma geçen, yürürken kaldırımdan asla inmeyen, hatta yoldan geçenleri görünce "araba geliyooo" diye uyaran, ağaçlar/kuşlar ve kedilerle konuşan, doğayı sürekli anlatan, bütün parklara kendisi önden yürüyerek gidebilen, yön duygusu çok kuvvetli bir kız oldu çıktı :)

Yemek mevzu : Oldukça önemli olan bu konuda, dikkat ettiğim hususları paylaşacağım ki dilerseniz faydalanabilirsiniz. Yemekler okulun yemekhanesinde günlük pişiriliyor, dışardan satın alınmıyordu. Okulun yiyecek tedarik listesi gayet kaliteliydi. Örnek vermek gerekirse, süt ürünleri Eker, et ürünleri bizim de ev için alış veriş yaptığımız mahalle kasabımızdı. Dahası, her öğün pişirilen yemekler test için laboratuvara gönderiliyordu. Okulda daha önce hiç besin zehirlenmesi vakası yaşanmamıştı. Okulun eğitici ve yönetici kadrosu da çocuklarla aynı yemekleri yiyordu. Aylık kahvaltı/öğle yemeği/ikindi kahvaltısı menüsü o kadar zengindi ki, nerdeyse bir çıkan yemek o ay tekrar çıkmıyordu. Bir sabah kaşar peyniri varsa, diğer sabah beyaz peynir, diğer sabah krem peynir gibi her şey çok çeşitliydi, yani çocuğun damak tadı gelişimini teşvik ediciydi. Dolayısı ile benim için oldukça önemli olan bu konuda kafamda soru işareti yoktu.

Temizlik/Hijyen : İncelemek için bir kreşe girdiğinizde, temiz kokmuyorsa, hızla geri çıkın ve gidin derim. Bizim okulumuz sabun kokuyordu, bu benim çok hoşuma gitmişti, bu suni bir koku değildi, yerler ve duvarlar mis gibi silinmişti. Temiz havaya önem veren bir okul olmalıydı, yaz/kış demeden pencereler zaman zaman açılmalı ve sınıflar havalandırılmalıydı. Çocuklar arası solunum yolu enfeksiyonların yaygın olduğunu düşünürsek, okullarda sınıfların havalandırılması oldukça önemli bir konu. Ayrıca biliyorsunuz ki beynimiz oksijen ile çalışıyor, yani havasız bir ortam her anlamda fena bir şey. Ben evde de kışın bile, gece yatmadan önce mutlaka odalarımızın camlarını açar, havalandırırım.

Çocuğun yaşına uygun okul seçmek : Dediğim gibi Mira 23 aylıktı. Dolayısı ile bana göre en çok ihtiyacı olan şey sevgi sevgi sevgiydi. Bununla birlikte ihtiyaçlarının anında giderilmesiydi. Tuvalet eğitimimizi tamamlamıştık, bu konuda rahattık, ancak çişi geldiğinde ve bunu söylediğinde hemen sınıfında ki bakıcı teyzeden destek almalı ve tuvalete yönlenebilmeliydi. Oyun oynayarak ve sevilerek iletişime geçilecek bir ortam olması tek şartımdı. Yani İngilizce, drama, tiyatro vs. için çok çok çok erkendi. Oysa biliyor musunuz gezdiğimiz diğer kreşler hep bunları reklam etmişti bize. Hatta hiç unutmam bir tanesi mental aritmetik derslerini öve öve bitirememişti ki, ben dayanamayıp "ne yani ufacık beyinleri ezberle matematik öğretmeye mi teşvik ediyorsunuz" demiştim. Çok sinirlenmiştim, cahil ana/babalara da saydırmıştım da saydırmıştım. Kadıncağız çok şaşırmıştı, ama birçok velimiz bu ders olmak zorunda diye talep etti demişti. Ne acı ne acı. Çocuğuna çevrede ne varsa ama ne varsa, sorgulamadan, ne olduğunu/içeriğini bilmeden/araştırmadan empoze eden ana/babalar var ne acı :( Yani sözün özü çocuğunuzun yaşına dikkat ederek, ihtiyaçlarını belirleyin ve buna uygun bir kreş/okul bulun derim.

Öğretmen : Kesinlikle yine çocuğun yaşına ve ihtiyaçlarına uygun öğretmen olmazsa olmaz bir konu. 23 aylık Mira için sevgi dolu, anaç ve enerjik bir öğretmen olmalıydı. Çok şanslıydık ki Hatice Görün öğretmenimiz ordaydı. Aynı kurumda tam 15 yıldır 3 yaş grubuna bakıyordu, o yaş grubunun ruh halinden, davranış şekillerinde çok iyi anlıyordu, çok sevgi dolu ve anaçtı. Mira 1 yıl boyunca, 1 sabah bile okula gitmemek için direnmediyse, onu her sabah sevgiyle karşılayan, kucaklayan, öpen, koklayan Hatice öğretmenimiz sayesindedir. Seneye onunla olamayacak Mira, 4 yaş grubuna gidecek :) Ancak Hatice öğretmenimiz hep kalbimizde ve sevgiyle andığımız sohbetlerimizde olacak.

Çocuğun yaşı kaç olursa olsun, ilk okul ve öğretmen deneyimi inanılmaz önemli. Hayatının devamında alacağı eğitim ve öğretim sürecini inanılmaz etkileyecek bir faktör. O yüzden lütfen aman dikkat.

Sevgiyle,
Esra Erginer

28 Mayıs 2015 Perşembe

Moskova rehberi - Konaklama

Bu yazıyı sadece  Moskova'da önereceğim konaklama seçeneğini öğrenmek için tıkladıysanız, sizi yormayacağım, hemen booking.com'dan Robinhouse'un linkini paylaşacağım : Robinhouse

Ama derim ki gelin 5 dakika ayırıp şu yazımı okuyun, günün size yüklediği negatif enerjiden sıyrılmanıza ufacık bir destek...sadece mekan öneri yazısı değil kendisi, yine gözlemlerimle buradayım :)

Bu seyahati planlarken konaklama için bir çok kez fikir değiştirdim...seyahatten 6 ay önce uçak biletlerimizi aldığım için, otellerde inanılmaz indirimler vardı o vakit...fakat bu sefer farklı bir şey deneyelim istedim...otel yerine hostel...hemen akşamları Mira'yı uyutunca başladım netten araştırmaya...2 yerden faydalandım; booking.com ve tripadviser...fakat baktım ki hosteller ortak banyo kullanımlı ki bu bana ters, bu konuda biraz hijyen takıntım var evet...dünyanın ennn salaş yerinde yemek yiyebilirim ama konu WC/banyo olayına gelince yooooo onu yapamam işte...bu yüzden hostel olayını kapatmıştım kiiiii karşıma farklı bir çözüm geldi, guesthouse yani konukevi...üstelik bahsettiğim her iki sitede de konaklayanlar tarafından en yüksek skoru almış bir guesthouse vardı karşımda...Robinhouse...ismi de şirin mi şirin :) kriterlerim belliydi...odaya özel banyosu olması, temiz olması, merkezi olması (Kremlin ve kızıl meydana yürüyüş mesafesinde), mutfağının olması ve mümkünse ev sahiplerinin de evde konaklıyor olması...muhabbet etmek istiyordum çünkü onlarla...bütün bu saydıklarım ve fazlası vardı Robinhouse'da...daha önce konaklayanlar öve öve bitirememişti...ve fiyatı da çok ama çok uygundu...hemen hemen herkes bunlara ilave, evin sahibesi Katrin hakkında inanılmaz güzel yorumlar yazmıştı...bir kere çok iyi İngilizce konuşuyordu ve çok sıcaktı...tamamdır dedim...budur...hemen booking.com'dan rezervasyonumuzu yaptım...üstelik hiçbir ücret ödemeden, konaklama sırasında ödemek üzere...

Hazır yeri gelmişken, yurtdışı seyahatlerinizde konaklama seçeneği için booking.com'u güvenle kullanabileceğinizi belirtmek isterim...ben çok sık yaptığım iş seyahatlerimde de otel rezervasyonumu buradan yapıyorum ki şirketin anlaştığı otellerden çok daha uygun oluyor...güzelliği şurada, sitede oteller/hosteller vs. için gördüğünüz "değerlendirme puanı" sadece o mekana gidip konaklamış insanlar tarafından yapılıyor...yani insanlar ne deneyimlediyse onu yazıyor...tabii otel sahibi emmisinin oğlu değilse :) dolayısı ile sağlıklı bir kaynak...ayrıca rezervasyon sırasında hiçbir ödeme yapmanıza gerek yok (tabii seçiminize bağlı), konaklama sırasında ödemenizi yapıyorsunuz...ve seyahate az gün kala gideceğiniz şehir için nefis bir gezi planı gönderiyorlar ki hakikaten kaliteli, ben faydalandım açıkçası...booking.com hakkında bunca yazdıktan sonra, bana bir seyahat hediye ettiklerini düşünmeyiniz, ilerde o da olacak inşallah :)

Robinhouse...150 yıllık, yüksek tavanlı, kocaman kapılı, cumbalı pencereli nefis tarihi bir binanın 4. katında bir daire aslında...

Evin 3 odası var, 1 odasında Katrin eşi ve 2 kızıyla yaşıyor...kendi odalarında banyoları var...geriye kalan 2 odayı kiralıyorlar...bir odasında banyo oda içinde, diğerinde odanın hemen karşısında ama o odaya özel...odaları çok ferah, aydınlık, sessiz...mutfakları ortak kullanıma açık ama mutfakta yok yok...yanınıza; terlik, banyo havlusu, duş jeli, şampuan, günlük kullanımlık dış fırçası ve macunu almanıza gerek yok, Katrin hepsini hazır bulunduruyor...ve masanızda sizi bekleyen incelikler :)
 
Kremlin ve Kızıl meydana 10dk yürüyüş mesafesinde...Metro istasyonuna 3dk yürüyüş mesafesinde...Meşhur Arbat caddesine (bizim İstiklal Caddesi gibi) 10dk yürüyüş mesafesinde...Kurtarıcı İsa Katedrali'nin dibinde...yani inanılmaz merkezi bir konumda...yine çok yakınında bir market ve market içinde döviz bürosu var...

Katrin Kore'li ancak Rusya'da doğmuş büyümüş...çok güzel İngilizce konuşuyor ve çok sıcak kanlı...çok ince fikirli...bizim gitmemize 1 hafta kala ondan çok sıcak bir e-mail aldım...ilk tanışmamız bu şekilde oldu...havaalanından eve nasıl transfer olacağımızı ve evin adresini ayrıntılı yazmıştı, o kadar ayrıntılıydı ki eve ulaşmak için inip/bineceğimiz metro istasyonlarını hem İngilizce hem de Rusça yazmıştı ve belirtmişti, metroda sadece Kiril alfabesi var diye...ve ineceğimiz son metro istasyonundan eve nasıl gideceğimizin krokisini de göndermişti...ve eklemişti...kaç gibi gelirsiniz, ben sizi Citibank köşesinde karşılayayım...o kadar mutlu olmuştum ki ondan bu sıcak mesaj gelince, hemen ben de Nail ile fotomuzu paylaşmıştım onunla ve birkaç sorum vardı onları sormuştum...öğrendim ki odada bizim için banyo havlusu ve terlik bulunduracaktı, hoop valiz hafifledi :) ben içinde banyo olan odayı tuttuğumu sanırken yazışmalar sonunda anladık ki diğer oda bizimdi, ama bize özeldi ve problem yoktu...
 

 
ve Katrin ile ilk karşılaşma...havaalanından, eve ulaşmak için ineceğimiz son metro istasyonuna çok rahat ulaşmıştık...metrodan çıkınca çok etkilendik, karşımızda çok ihtişamlı bir katedral vardı, işte bu Kurtarıcı İsa Katedrali idi..."ooooo welcome moscow" dedik birbirimize, mutlu olduk çok :) hemen açtık Katrin'in gönderdiği krokiyi, ev hemen karşı caddedeki Citibank'ın olduğu sokaktaydı, tam Citibank köşesine vardığımızda apartman numaralarına bakalım derkeeennnn omzumda bir ses "ezra", Katrin bizi orda bekliyordu, anacım bir sarıldık ki sanırsın Moskova'da ki bacıma kavuşmuşum yıllar sonra, ahh gurbet sen yok musun :)))))) müthiş sıcak ve güzel bir karşılamaydı...bizi beklemişti...eve çıktık ve bayıldık...baktık Katrin girişte ayakkabılarını çıkartıyor, hemen biz de çıkarttık :) terlik verdi bize :) odamız kocamandı, ferahtı, aydınlıktı, yatağımız kocamandı :) masamızda nefis bir meyve tabağı vardı, kahvemiz, çayımız, çikolatamız, suyumuz, her şeyi düşünmüştü Katrin...odamızın hemen karşı kapısında bize ait banyomuz vardı...mutfağı gösterdi, missss gibiydi, her şey vardı, istediğimiz her şeyi yapabileceğimizi, her şeyi kullanabileceğimizi belirtti içtenlikle...7/24 onun kapısını çalabileceğimizi söyledi, gezi planımıza yardım edebileceğini...ve dedi ki siz banyoyu odanın içinde sanarak yaptınız rezervasyonu, oysa o oda dolu, bu odayı verebildim size, hata benim, 1000RUB eksik verin lütfen...hiç problem değil ama sonuçta bize özel banyo desek de kabul etmedi ve o parayı almadı bizden...

4 gün boyunca evde nerdeyse kimseyi görmedik, seslerini duymadık...biz de çok sessiz girdik, çıktık eve...sanki konaklayanlar da onlar kadar ince düşünceliydi...ama Katrin her gün mutlaka bir şekilde bizimle karşılaştı...memnuniyetimizi sorguladı, ihtiyacımız olan bir şey var mıydı, her şey iyi miydi, gezdiğimiz yerler hakkında konuştuk, gezeceğimiz yerler hakkında yardım aldık, çok keyifliydi...yağmurlu bir sabah tam evden çıkarken bir baktık elinde şemsiye "bunu yanınıza alın" derken gördük onu :) sayılı gün olduğu için çoğunlukla dışarda yedik içtik ama Rus mutfağı bizim için hakikaten bir felaket olduğu için son gece dedik yeter, bu gece aç kalmayalım, evde makarna partisi yapalım :) yaptık da...çok keyifliydi...kendi evimiz gibi takıldık...


Bir ara Katrin çıktı odasından bizi mutfakta görünce, bir şeye ihtiyacımız olup olmadığını sordu...sonra bir bakır cezve ve kahve çıkarttı koydu, siz seversiniz dedi...yani türk kahvemize kadar düşünüp gidip almıştı...
Katrin ile tanışmak benim için inanılmaz büyük bir kazanımdı...ona da bunu söyledim...iyi ki gelmişiz, iyi ki burada konakladık ve iyi ki seni tanıdım dedim...otel odasında konaklamak yerine içinde sahiplerinin yaşadığı bir konukevinde kalmayı en çok da bu yüzden istemiştim zaten...bolca sohbet ettik Katrin ile, Rusya'da kadın olmayı, anavatanı Kore olup Moskova'da doğup büyümeyi, 2 kız çocuk sahibi olmayı, eğitim ve yaşam zorluklarını, hayatı eşiyle nasıl paylaştıklarını, ve daha bir sürü şeyi konuştuk...son gün öğlene doğru ayrılırken vedalaştık, sıkıca sarıldık birbirimize, Türkiye'ye bize davet ettik onları ailecek...ve biliyorum ki bir gün gelecekler ve ben yazacağım bu blogta bu buluşmayı...bunları yazarken gözlerim doldu nedense, insanlara dokunmayı, hayatlarını dinlemeyi çok seviyorum...sımsıkı sarılmayı...empati kurmak elimde olmadan çok sık yaptığım bir şey...bu bazen çok yoruyor beni...çünkü genelde zor durumda olanlarla empati halinde oluyorum...Katrin ile de bunu bolca yaşadım...çok enerjik, neşeli bir kadındı...ama nedense ben dışından belli olmayan, içinde ki hüzünlü Katrin ile de tanıştım...
Diyorum ki...Moskova varsa planlarınızda...tek adres...Robinhouse...ya bana ne Katrin Matrin'den diyenlerin seslerini de duydummmm, benden kaçmaz :) üstte anlattığım bütün mükemmel özellikleri için gidin konaklayın zaten...çok rahat edersiniz...ha giderken yanınızda küçük bir hediyeyle gidin yoksa benim gibi kargoyla uğraşırsınız :)
Sevgiyle,
Esra Erginer

26 Mayıs 2015 Salı

spa'da bir sıpa :)

Bu yazı Mira ile birlikte geçirdiğimiz ilk spa deneyiminin güncesi olacaktı ki, yine yazarken konu konuyu açtı :) Çocuk gelişimi ile ilgili çok önemli konuları da paylaştım. Tekrar belirtmek isterim ki doktor, pedagog, psikolog değilim. Sadece bir yetişkinin yapı taşlarının çocukluğunda atıldığına inanan ve işte bu yüzden de Mira'nın sağlıklı (hem ruh hem beden), mutlu, huzurlu, özgüvenli bir birey olması için; çocuk gelişimi üzerine okuyan, araştıran, kafa yoran, Mira ile de teorik bilgilerini pratiğe döken bir anneyim. Paylaşımlarım bundan ötürü yani sevgili okur.
*****************************************************************************
Evet benim 2,5 yaşındaki minik sıpam spa'ya gitti :) Mira ile geçirdiğimiz eğlenceli SPA deneyimimizi paylaşmak isterim sıcağı sıcağına, ki dileyen çocukla yapılabilecek keyifli aktiviteler listesine ekleyebilsin. Ana/kız ya da baba/oğul baş başa keyifli vakit geçirebilirsiniz bu sayede. Gerçi biz spa'nın kapalı havuzundan (termal havuzdan değil tabii ki) faydalandık ama olsun :)

Peki nerden çıktı bu spa? Mira ile 2 hafta önce Aquababies'in 1 seanslık yüzme kursuna davet edilmiştik. Mira lisanslı yüzücü anne kotasından davetliydi. Dersi veren öğretmen master yüzme takımından arkadaşımdı. Tam da anneler gününe denk gelmişti, nefisti. Pazar sabahı 8:45'te havuzda mayolu ve boneli ana/kız olarak hazırdık :)
İşte bu gördüğünüz minik pembe karpuz Mira'dır efenim :)
Babamız da mayosunu giydi, havuza girmeden bize eşlik edecekti, Mira'ya aferinler düzüp motive edecekti. Özgüvenli çocuk yetiştirmek istiyorsak bu önemli bir konu belirtmek isterim. Özellikle baba tarafından "sen çok beceriklisin, bu konuyu çok güzel kavradın ve uyguluyorsun, seninle gurur duyuyorum, bravo" şeklinde motive edici sözlerin söylenmesi gerekiyor...elbette bu sözleri çocuğun yaşına uygun şekilde söylemelisiniz.  6 aylık bebeği alkışlamak, gülümseyerek onaylamak gibi. Peki bunu anne yapamaz mı? Elbette ki yapar ve zaten anne de yapmalıdır ancak uzmanlar diyor ki çocuklar "başarılı olma duygusunu" daha çok babadan alıyor. O yüzden babanın rolü bu konuda önemli. Özgüven çocuk gelişiminde çok önemli ve dikkat edilmesi gereken bir konu. Sağlıklı birey olmak, sağlıklı bir çocukluktan geçiyor neticede...
 
Hep diyorum ya yazacak çok konum var, içim fokur fokur kaynıyor :) Yine bir konudan bahsederken diğer çok önemli bir konuya geçiverdim. Aslında hepsi birbiriyle bağlantılı sarmal bir yapıda :) Neyse dönelim spa konumuza...
Mira ile davet edildiğimiz yüzme seansı Bursa Crowne Plaza'nın içine bulunan Nymphaea Thermal Spa içinde ki havuzda idi.
Ve işte Mira yüzme dersinde :)
Açıkçası Aquababies'in kurs için bu havuzu seçmesi, havuzu hijyenik olarak onaylamamı kolaylaştırdı :) Babamızın çalıştığı bir tatil günü ana/kız keyif günü yapmaya karar verdi(m)k :) Sabah ben kahvaltımızı hazırlarken, Mira da havuz çantamızı hazırladı, evet bunu gerçekten yaptı, Mira ile iş bölümü yapmaya, ona sorumluluk vermeye çok çok minikken başladım. Ve şimdi 2,5 yaşında evde bana acayip yardımcı bir kızım var :) Şunu yapıyorum, bir kere onunla çok güzel ve net konuşuyorum. Mesela o sabah ki konuşmam "Mira tatlım bugün seninle havuza gideceğiz, hani gidip yüzmüştük ve sen çok sevmiştin, işte bütün gün yüzebiliriz. Zaman kaybetmemek için, ben kahvaltımızı hazırlayayım sen de havuz çantamızı hazırla. Bak bunlar çantaya yerleştirilecek eşyalarımız, sen düzgünce koy ve senin özel götürmek istediğin bir oyuncağın varsa onu da koy, yardıma ihtiyacın olursa bana seslen, tamam mı? Gelen cevap net "pamam (tamam) anne" :) Konuşurken dizlerimin üstüne çöküyorum, onunla göz teması kuruyorum, bir elimde elinde oluyor, gözlerinden anlıyorum anlayıp/anlamadığını. Bu arada çocuklarla konuşurken onlarla aynı göz seviyesine inmek çok çok önemli. Düşünsenize, sizden 2-3 kat büyük bir devin yukardan bir şeyler söylediğini, ne fena değil mi? Hoooop yine atladık çocuk gelişimine, şimdi havuza dalmaya gidelim bakalım :)

Neler yaptık peki biz spa'da? Bolca yüzdük havuzda, hopladık, zıpladık, daldık. Sonra karnımız acıktı ve o an anladım ki genetiğin bile henüz keşfedemediği bazı ince detay transferler var çocuklara analarından :) Mira hamburger yemek istedi ki bu annesinin yüzmeden sonra acıkınca ennn sevdiği şeydi pek tabii ki yanında buzzzz gibi cola ile. Mira henüz cola ile tanışmadı, koruyabildiğim kadar da tanışmayacak. Hemen çıktık havuzdan, gittik güzel cafe'sine spa'nın. Orda ki abiye sorduk, hamburgerin köftesi el yapımıymış, ki Crowne Plaza'nın mutfağı nefistir, gitmediyseniz gidin derim. Yanına da taze portakal suyu sıktı abimiz. Ay bir de elma dilim patatesler gelmesin mi? Of of of Mira'dan mutlusu yok, yumuldu tabi köfte :)
Hamburger tabağını görünce mutluluktan uçan Mira :)

Elma dilim patatesleri acılı domates sosuna bandırıp yiyen Mira :)
Karnı doymuş ve keyiften 4 köşe Mira :)
Karnı şişince yüzmeye ara verdik ve sindirim sistemi çalışırken onu inzivaya çekmeye karar verdim :) Hadi dedim gel spa'yı keşfedelim, neler varmış bakalım. Bir kere cümlenin içinde "keşfetmek" fiili geçince Mira hipnotize oldu ve "pamaaam (tamam)" diyerek düştü yola. Çıpıldak ayaklarımızla, şıp şıp başladık keşfe. Acayip büyük bir yer bir kere. Bir sürü masaj odası var, her birinin yapısı farklı. Şansımıza bomboştu, Mira'yı serbest bıraktım, o önde ben arkada hepsine girdik çıktık :) tütsü kokulu, rahatlatıcı müzikli loş odalar çok ilgisini çekti tabii. Ahhhh ahhhh şöööyle güzel güzel masaj yaptırmak da vardı ve normalde tüm gün onlardan da faydalanabiliyordum ve fakat Mira olunca es geçtik. Şunu yapacak halim yoktu pek tabii ki, yavrucuğum sen otur şu köşede, şimdi bu teyze bana masaj yapacak, izle!!!!!! Bu yapılmaz, yapılmamalıdır değil mi sevgili ana/babalar, aman diyeyim. Mira bütün boş odaları dolaşıp bitirince dur bakalım şu termal kısmına bir bakalım dedim. Termal havuzu cam kapısından gösterdim, çıkan buharlar çok dikkatini çekti ve içeri girmek istedi. Kapıdan girmeden önce anlaşma yaptım onunla, hemen girip bakıp çıkacağız, tamam? "pamam anne". Bunu da yapınız, küçük anlaşmalar, onlar cin gibi, sınırlar olmalı mutlaka. Girdik içeri yüzüne vuran buharla gülümsedi önce, sonra havuza yaklaşmak istedi, çok sıcak istersen ellerini sokabilirsin dedim. Benim içtiğim çay/kahve kadar sıcak dedim, anladı derecesini :)

Ay şimdi bunu da atlayamam ki, bahsetmeliyim. Çocuğunuz sıcak bir şeye dokunmak istediğinde "aaaa cısssss" diyerek uzaklaştırmayın lütfen. Birlikte dokunun, bırakın sıcağın ne olduğunu dokunarak hissetsin, elbette soba ve fırına dokunsun demiyorum. Ama sıcak bir bardak çaya/kahveye birlikte dokunun, o hemen öğrenecek inanın. Sonra sıcak bir cisme dokunmak istediğinde ve uyardığınızda anlayacak ve hatırlayacak sıcağı, koruyacak kendini.  Kışın kalorifer peteği de çok güzel bir sıcak öğretici bu arada :) Ne demiştik? Müdahaleci ana/baba olmuyoruz, tehlikeleri öğretiyoruz ve ona hissettirmeden kontrol altında tutuyoruz.

Hooop döndük termal havuza. Temkinli bir şekilde yürüdü havuz kenarına, önce ayaklarına geldi sıcak su, geri gitti, sonra elini de soktu geri çekti, ve kapıya doğru yöneldi :) Bütün bu anlattıklarım 1 dakika içinde oldu ki, termal ortamlar çocuklar için zararlı, uzun kalmamalıydı zaten.

Oradan geçtik hamam bölümüne. Önce ben bir kolaçan ettim cıbıl cıbıl teyzeler var mı diye ki hiç kafasını bile sokmayacaktım içeri, baktım herkes usturuplu, peştamalli falan, bak bakalım Mira burası hamam, burası göbek taşı, bak yerler de sıcak gördün mü, burada anneler sıcak banyo yapar, çocuklar giremez dedim. Cevap netti yine "pamam anne"...Kapıdan baktık ve çıktık. Ahhh ahhhh orda da çok aklım kaldı, şöööööyle bir güzel kese yaptırmak vardı da başka bahara kaldı :)

Hadi yorulduk gel dinlenelim dedim. Hamamdan sonra dinlenme salonuna geçtik. Yanımızda getirdiğimiz dergilerimizi gittik dolabımızdan aldık. Kocamaaaan ferah bir dinlenme odası vardı bu arada.
Keyfe geliniz :)

Bolca dinlenip keyif yaptıktan sonra tekrar atladık cuuup diye havuza. Kudurduk ve bolca antrenman yaptık. Bir de baktık ki taze sıkılmış portakal sularımız gelmiş ikram olarak havuz başına, şımardık ve keyfimiz katmerlendi :) Parmaklarımız büzüşene kadar havuzda kaldık :)

Sonra tam 1 saat banyo/saç tarama/saç kurutma seansımız vardı ki işte bu kısım çok da keyifli değildi. Mira'nın saçları çok gür ve uzun olduğu için (maşallah) oldukça zor oluyor. Mira bol saçlı doğdu ve saçları hiç dökülmeden çılgın gibi uzadı, şimdi 2,5 yaşında belinin altında saçları olan komik bir kız :) Haklı olarak sıkılıyor ve bu noktada onu oyalamak için bir şey bulmam gerekiyor. Bunun için evde banyo öncesi eline ilk defa alıp inceleyeceği bir şeyi hazır ediyorum ki banyodan çıkınca saçını kuruturken eline tutuşturuyorum :) Orda bu imkanım olmadığı için, baktım çantada şekersiz çiklet var, verdim eline, attı ağzına :) Ve işte o hali :)


Evet spa'da bir gün geçirdi minik sıpa 2,5 yaşında. Elbette sadece havuzundan faydalandık ama her tarafını da keşfettik. Onun için özgür, farklı, bol keşifli, spor dolu bir gündü. Peki ya benim için? Eskiden bana deselerdi ki, 1 tam gününü havuzda geçirecek ve fakat kulaç atmadan, yüzmeden geri çıkacaksın, yok yaaa derdim, pışıııkkk!!! Benim gibi su kuşu için olacak şey değil, Allah sağlık verdikten sonra hiçbir şey tutamaz beni!!! Oysa Mira beni tuttu, işte yaşadım o günü :) Mira'cıma adanmış bir gün geçirdim, o havuzda özgür 1 kulaç bile atmadım. Bütün gün tüm imkanlar hediye edilmişken spa'nın havuzunda Mira'ya yüzme öğretmeye çalışmak dışında hiçbir aktiviteden faydalanamadım. Deli gibi yoruldum. Amaaaa onunla paylaştığım bu özel günün sonunda bana sımsıkı sarılması, yanaklarımı dişlerime gömecek kadar sıkı öpmesi öpmesi, "danım (canım) annem" demesi her şeye değerdi. Evet Mira ile tatlı bu hayat :)
 
Bize bu harika günü hediye eden Bursa Crowne Plaza Genel Müdürü Mehmet Kalyoncu'ya, daha kapıdan girince bizi kocaman gülümsemeleri ile karşılayan resepsiyonda ki ekibine,  Nymphaea Thermal Spa'nın çok ince ve güler yüzlü ekibine, o gün izinli olduğu için orda olmayan ama olsaydı bizi mutlaka ziyaret edeceğini bildiğimiz Satınalma Müdürü Selçuk Atabekoğlu amcamıza ayrı ayrı çok teşekkür ederiz. Ayrıca bize harika hamburger tabağını hazırlayan (tanıma imkanımız olmayan) mutfaktaki şefe, tazecik portakal sularını ikram eden spa yöneticisine de çok teşekkür ederiz :)

Sevgiyle,

Esra Erginer

8 Mayıs 2015 Cuma

Moskova rehberi-Ulaşım

Moskova'da 3 tane havaalanı var:
  1. Domodedovo
  2. Vnukovo
  3. Sheremetyevo
Bu her 3 havaalanından şehir merkezindeki metro istasyonlarına transfer aeroexpress (express tren) ile kolaylıkla sağlanıyor. Bizim uçağımız (Pegasus) Domodedovo Havalanına idi. Şehir merkezine transfer için izlediğimiz yolu paylaşıyorum ki, siz de Domodedovo'ya inecekseniz aynı parkuru kullanabilirsiniz:
  1. Domodedovo havaalanında uçaktan inip, pasaport kontrolünü geçtikten sonra çıkışa doğru yöneldik, havaalanından çıkmadan "aeroexpress" oklarını (kırmızı tren işareti) takip edip yolumuza devam ettik (10 dakikada ulaştık diyebilirim)
  2. Aeroexpress bilet makinesinden biletlerimizi aldık, İngilizce dil tercihi olduğu için çok kolaydı (1 bilet 450RUB)
  3. Sonra dışarı çıktık ve trenimize bindik, oldukça konforlu, ücretsiz Wi-Fi var, ve sadece 45 dakikada transfer olacağımız metro istasyonuna gelmiştik. Aeroexpress'in güzel tarafı şu, biniyorsunuz ve 45 dakika sonra iniyorsunuz, yani ara durak yok, karıştırma ihtimali yok, indiğiniz durak tek ve son durak ve aynı zamanda metro istasyonu
  4. Domodedovo havaalanından aeroexpress'e binince, ulaşacağınız metro istasyonu Paveletskaya
  5. Paveletskaya'dan, konaklayacağımız evin bulunduğu metro istasyonuna, tek metro bileti ile 2 hat değiştirip ulaştık (10 dakika sürdü)
Seyahatinizi başka havaalanlarına planlayabileceğinizi düşünerek, 3 havaalanı için aeroexpress ile şehir merkezine transfer bilgisi yapmak isterim:
  1. Domodedova --> Paveletskaya metro istasyonu
  2. Vnukovo --> Kiyevsky metro istasyonu
  3. Sheremetyevo --> Belorusskaya metro istasyonu
Hepsi 45 dakika sürüyor ve 1 bilet 450RUB.

ve işte karşınızda kırmızı aeroexpress ve biz :)



Gelelim şehir içi ulaşım araçlarına...

Metro : Şehir merkezinde ana ulaşım aracınız metro olacak, inanılmaz güzel bir metro ağı var, üstelik birçok metro istasyonu tarihi eser, ünlü ressam ve heykeltıraşların eserleriyle dolu, çok ihtişamlı ve etkileyici. Mutlaka ziyaret etmeniz gereken metro istasyonlarını yazacağım size gezilecek yerler yazısında :) Toplu metro bileti almak ekonomik, 1 bilet 50RUB iken, 5 bilet 180RUB. Metroda ücretsiz Wi-Fi mevcut.
Metro haritası : Yanınıza mutlaka renkli metro haritası almalısınız. Cep telinize aplikasyon olarak indirmek en kolay çözüm. Ancak mutlaka istasyonları hem Rusça/hem de İngilizce yazan bir harita indirin. Bu çok önemli zira metroda kullanılan tek dil Rusça (yani çooook eğlenceli Kiril alfabesi). Ya da bizim gibi pratik Türk aklını kullanabilirsiniz. Aeroexpress'te her koltuk önünde bulunan derginin içinde bu harita mevcut, cıııırt diye o sayfayı yırtın ve yanınıza alın :) Seyahat boyu cebinizde taşıyacağınız yegane şey diyebilirim. En güzel tarafı her istasyon hem Rusça hem de İngilizce yazıyor. Üstelik tek sayfada hem metro hem de aeroexpress hatları renkli bir şekilde gösterilmiş, çok pratik. Haritayı sembolik olarak altta gösterdim, internetten de direk indirip çıktı alabilirsiniz telefon seçeneği dışında.



Tabanvay : Kalacağınız yer bizimki gibi çok merkezi ise, bolca yürümekte harika bir seçenek. Sonuçta metro ile yerin altında dolaşmak yerine sürekli gözlem ve keşif yaparak yürümek çok daha zevkli ve sağlıklı :) Biz günde ortalama 12km yürüdük, bu kadar abartmaya gerek olmayabilir tabi, fakat kısa sürede şehrin gezilecek her yerine hakim olduk bu sayede...

Otobüs : Şehri dolaşmak için yürümek ve metro dışında otobüs seçeneğiniz de var. Otobüsün ana amacı merkezi bölgeyi dış mahallelere bağlaması ancak bu sistem biraz karışık. Aynı bizde ki gibi otobüslerin üstünde hat numaraları var fakat her şey Rusça. Biz otobüsü sadece kaldığımız evden, sevgili Nazım Hikmet'i ziyaret etmek için kullandık. Bunu da kendimiz akıl etmedik aslında, kaldığımız evin sahibesi, müthiş kadın Katrin bize bu fikri verdi. Dediğim gibi evimizin yeri mükemmeldi, evden çıktık, karşı caddeden Katrin'in söylediği 15 numaralı otobüse bindik ve 8 durak sonra indik, Katrin ineceğimiz durağın Rusçasını da yazıp vermişti bize. Evden sevgili Nazım Hikmet'e 5 dakikada gittik. Otobüs de oldukça ekonomik, 1 bilet 30RUB, 3 bilet 150RUB.

Taxi : Biz hiç kullanmadık, ihtiyaç duymadık ama siz dilerseniz elbette her yerde vızır vızır işliyor...

Bir gün yolunuz düşerse Moskova'ya, açıklayıcı bir kaynak olur umarım bu yazım...

Sevgiyle,
Esra Erginer

7 Mayıs 2015 Perşembe

Moskova maceramız...

Her şey Nail'e sürpriz bir sehayat planlamakla başlamıştı...Moskova'yı seçmiştim...geziyle ilgili planladığım bütün ayrıntıları da şu yazıda paylaşmıştım "Keep Calm and Love Moscow"...                                                   




Gittik, gezdik, geldik...veee görüleceğe üzere çok eğlendik :) şimdi sırada izlenimlerimi, yaşadığımız tecrübeyi paylaşmak var...benim için en keyifli kısmı yani :)
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
İlk defa gittiğimiz yerlerden sonra "iyi ki gitmişiz" diyebilmek bizim için önemli bir kriter, Moskova için de bunu söyledik...ikinci sorumuz da şu olur hep, "peki bir daha gider miyiz?"...Moskova için bu da "evet"...ama Mira büyüdüğünde, onunla tarih konuşabilir hale geldiğimizde istiyoruz...

Ben bir gözlem canavarı olarak yine bolca gözlem yaptım...insanları, tavırlarını, birbirleriyle iletişim şekillerini, vücut dillerini, çocukları, insanların çocuklara davranışlarını, öğrencileri, gençleri, yaşlıları, çiftleri, doğayı, hayvanları, caddeleri, sokakları, evleri, mekanları...bana çok şey katıyor bu gözlemler...
 
Mira'da da var bu gözlem merakı, ufacık boyuyla evden dışarı çıktığımız anda başlıyor; ağaçların yapraklarını, kuşları, yoldan geçen insanları, her şeyi inceliyor, derin derin izliyor :) insanın kendine ait bir davranışı/huyu evladından görmesi müthiş keyifli ve eğlenceli aslında...şöyle de bir çeşitliliğimiz var ki bu ayrı bir eğlence kaynağı...ben ne kadar ayrıntıcı/gözlemci isem, Nail de bir o kadar nokta odaklı...yani müzeye mi girdik...önünde ki eser neyse Nail'in gördüğü ve incelediği o...benimse o eser ve onun çevresinde ki her şey, hatta bazen eser dışında ki her şey :) 
ve işte gözlemlerimle Moskova;
  • Tertemiz bir şehir bir kere, ben bunu beklemiyordum nedense çok şaşırdım ve çok etkilendim...her yer gıcır gıcır...1 tane sigara izmariti yok yollarda, kaldırımlarda...sürekli vızır vızır temizlik makineleri çalışıyor, yollar/kaldırımlar yıkanıp fırçalanıyor...insanlar asla bir şey atmıyor yerlere, arabalardan pet şişe atılmıyor! bu anlamda müthiş güzel insanlar... 
  • Güvenilir bir şehir...bir kere bile yolda yürürken tedirgin olmadım, çantama sahip çıkma stresi yaşamadım...bunda çanta taşımamış olmam da etkili olmuştur elbet :) bu konuda nefis bir önerim var size...sevgilinizle tatile/geziye çıkacaksanız, hafif ve bol cepli bir sırt çantası alın, onu da sevgilinize takın, içine pasaport, cüzdan, telefon, fotoğraf makinesi, meyve, su doldurun...oldukça pratik ve yeterli...dönelim konumuza...gerçekten çok güvenli bir şehir...biz sabaha karşı barların olduğu bölgelerde de yürüdük ama inanın hiç tedirgin olmadık...hatta bu konuda konuştuk aramızda, erdemli insanlar dedik, bizim turistik yerlerde dilencilerden geçilmez değil mi? burada yok öyle bir şey...sizi tedirgin ya da rahatsız eden insanlar yok...
  • Önünüzden yürüyen adamın sigarasının dumanına maruz kalmadan yürüyebildiğiniz nefis bir şehir...yolda yürürken sigara içmek yasak...sadece yolda yürürken değil, tanımsız yerler dışında sigara içmek yasak...öyle ince düşünmüşler ki, hani bizde metrodan çıkış kapısında millet cos cos yakar ya hemen...siz çoluk/çocuk duman içine girersiniz...yok öyle bir şey...toplu yaşam alanlarından uzak noktalarda, çöp kutularının yanında içilebiliyor zıkkım olasıca sigara diyerekten nikotine olan nefretimi de kusuvereyim burada :)
  • Suratsız ve mutsuz insanlar...bu çok etkiledi beni, içim burkuldu, üzüldüm...ne yapayım etkileniyorum ben böyle işte...düşündüm durdum, bu kadar mutsuz nasıl yaşanır diye...gündüz dolaşırken gülümseyen bir Rus görmedim desem abartmış olmam...Nail bunu ekonomik durumlarına bağladı ama ben emin olamadım...
  • Yalnız insanlar...dolaşırken el ele tutuşmuş bir çift sevgili görmedik...evet inanılır gibi değil ama yok! hatta kaç kere biz el ele dolaşırken, bize tuhaf tuhaf baktıklarını fark ettik...bunu daha çok Nail fark etti aslında...Rus hatunlar garip garip bakıyor bize dedi durdu, burada tabi vurgulamak istediği şuydu aynı zamanda "Rus hatunlar beni kesiyor Esra" :)
  • Kaba insanlar...soru sorduğunuzda size dövecek gibi bakıyorlar, ya da duymazdan geliyorlar...bunda İngilizce bilmemelerinin/sevmemelerinin de etkisi vardır elbet ama genel tavırları bu...
  • Güzel kadınlar/çirkin adamlar...hoş benim düşündüğüm gibi değildi...ben yolda yürürken sürekli bir defile hali olacak, sıra sıra mankenler geçecek sanmıştım..yok böyle bir şey...ama evet güzeli güzel, hem de çok güzel...edalı, havalı aynı zamanda...ve fakat erkekleri bir felaket...bir çeşit maymun cinsi sanki, gerçekten, çok fenaydı...töbe töbe :)
  • kedisiz/köpeksiz/kuşsuz sokaklar/caddeler...çok garip ama bir tane bile kedi, köpek görmedim sokaklarda...heykellerin tepesinde ve parklarda kuşlar vardı ama :) sokak hayvanı olmadığı gibi, elinde tasması köpeğini gezdiren de yoktu...
  • insansız sokaklar/caddeler...yeraltında öyle müthiş bir metro ağı var ki, yer üstünde insan görmeniz nerdeyse mucize...ama yerin altı kaynıyor...vızır vızır bir insan trafiği var...
Bütün bu gözlemler elbette ki 4 günlük bir sürede benim gözümden/bakışımdan/hissayatımdan çıkarımlar...yani gayet sübjektif...asla geneli yansıtmaz, bu blog benim özgür ifade mekanım olduğu için, "bence" yazdım :)
İstiyorum ki bu yazı dizisi sadece bizim için bir anı yazısı olmakla kalmasın, Moskova'ya gitmeyi düşünenlerin faydalanabileceği bir kaynak olsun...o yüzden elimden geldiğince detaylı bilgi vereceğim...daha pratik ve okunur olması için tek yazıda her şeyi yazmak yerine, bölümlere ayırmayı düşünüyorum...ulaşım, konaklama, gezilecek yerler, yeme/içme vs...geceleri Mira'yı uyuttuktan sonra yazabildiğimi de düşünürsem, bu en mantıklısı, yoksa bir türlü bitmeyen ve yayınlayamadığım  bir Moskova yazısı olarak kalır sanırım :)
Sevgiyle,
Esra Erginer

21 Nisan 2015 Salı

Müdahaleci ana/babalar!!!

HAYIR!!! DİKKAT ET!!! ÇOK TEHLİKELİ!!! ÖYLE YAPMA!!!

Geçen hafta sonumu full-time çocuk parklarında geçirince, yine bir dolu gözlem yapma imkanım oldu...parklarda çocuk sesinden çok, müdahaleci ana/baba sesleri hakimdi...ve yine içim şişti, kendimi çok zor tuttum "bağzı" ana/babalara müdahale etmemek için...çocuklar üstünde öyle bir baskı kurmuşlar ki, sürekli müdahale ediyorlar, çocuğun her ama her hareketine...sanki orası çocuk parkı değil de dünyanın en tehlikeli yeri!!! bir de şöyle bir imaj çizmeye çalışıyorlar sanki, parkta kimin sesi daha çok çıkar, daha çok müdahale ederse çocuğuna o ana/baba en ilgili ana/baba!!??
Örnekler vereyim mi?
 
*Kaydıraktan kaymak için merdivenlere tırmanan çocuğa (ki bebe kaydırağı, 5 basamak var sadece) "Dikkat et, dikkat et diye nakarat yapan ve bunu oldukça yüksek sesle çocuğuna söyleyen ey ana, sesin kısılsın e mi! (çocuk yaş 4-5!)
 
*Salıncakta sallanan kızı (3 yaş), kafasını arkaya çevirip kendine baktı diye "aaaa ne yapıyorsun kızım, çok tehlikeli" diyen bir der üstüne şu açıklamayla devam eden "annecim başın döner düşersin!" diyen ana, ben ne diyeyim sana!!!çocuk kafasını nasıl bir şey sanıyorsun çok merak ediyorum o ayrı, hani bak kafamız sola/sağa dönebilir, korkma yani!
 
*Ana/baba/çocuk birlikte top oynarlarken "oğlum öyle yapma, çok tehlikeli" diyen ama sürekli diyen baba...ki çocuk şunu yapıyor, topa hızlı vuruyor!! ya vursun bırak, orası çocuk parkı...ha korkun başka çocuklara çarpmasıysa, o zaman orda oynama, oyun parkının göbeğinde yani...al topu efendice, git çimlere orda oyna...sen neden mekanı yanlış seçip, enerjisini topa vurarak atmaya çalışan çocuğu engellersin ki...tehlikeli olan sensin asıl!
 
Baktım o miniklere, kimisi korkak korkak bakıyor, içine kapanmış, kimi de sürekli uyarı yemekten arsızlaşmış, tehlikeli şey yapmayacakken yapmak için can atıyor...
Bu yazı böyle bir yakınma yazısı işte...
 
Gelelim bizde ki duruma...Mira 10 aylıkken yürüdü ve biz evde gerekli önlemleri aldık...ve onu eve saldık...özgürce....nasıl önlemler peki...birkere onun ulaşabileceği hiçbir yerde deterjan/ilaç vb. şeyler bırakmadık...kesici aletler; makas, bıçak ne varsa yukarılara kaldırıldı...keskin köşeler İkea'dan aldığımız koruyucularla kaplandı...ondan sonra "dur mira, dikkat mira, tehlikeli mira" demedik...düştü, kendi kalktı...çığlık çığlığa "ayyy aman düştü" demedik... 

11 aylıktı, evden çıkarken yürüyerek çıktı ve asansöre kendi yürüdü...kucakta taşımadık onu çanta gibi...şunu demiyorum elbet, hala bolca kucağıma alıyorum, taşıyorum ama sevmek için, sarmak için...yoksa kendi yapabileceği işleri onun yerine yapmak için değil...merdivenlerden hep kendi indi, çıktı...önceleri 4 ayakla çıktı :) tırmandı resmen, üstün başı battı, elleri kirlendi, olsun...sonra korkuluktan tutunmayı öğrettik...bir eli korkuluktayken, diğer eliyle de bizi tuttu...sonra zamanla güven kazanınca elimizi tutmak istemedi...
Bakınız 14 aylık mira, nasıl da tırmanıyor kaydırağın merdivenlerine :)
Bit kadardı daha, parkta koca çocukların kaydığı kaydırağa tırmandı ve kaydı...öylece bırakamadık elbette...büyük çocukların parkta olmadığı saatleri ayarladık, önce birlikte çıktık, kucakta kaydık, sonra kendine yaptırdık, nerden nasıl tutacağını gösterdik ve bıraktık özgürce...elbette kaydırağın sol ve sağında nöbet tuttuk, ama ona hissettirmeden...sonra sonra zaten pekiştirdi, yakınında durmamıza gerek bile kalmadı...biz bütün bunları yaparken inanılmaz uyarılar aldık tabii..."aaa küçücük bebek nasıl kayar, nasıl yapar vs." kulak tıkadım hep ve üzülerek baktım, parkta bile ellerini sımsıkı tuttukları 5 yaşında ki çocuklarına...

veee karşınızda 8 aylık karpuz mira :) babası yukardan bıraktı, annesi aşağıdan yakaladı karpuzu :)



Mira 23 aylıkken başladı kreşe...3 yaş grubu ile...ailem şehir dışında yaşadığı için, bakıcılara güvenim kalmadığı için ve en önemlisi Mira'nın buna hazır olduğunu bildiğim için aldık bu kararı...bu konuda ayrıca yazacağım...kreşe başladığında anladım ki doğru temeller atmışız...karşımızda 23 aylık ve bireysel bir Mira vardı...kendi işini kendi gören, kıyafetlerini ufak yardımla giyen/çıkaran, kendi yemeğini yiyen, kendi kişisel bakımını/temizliğini yapan...tuvalet olayını 20. ayda bitirmiştik zaten, dolayısı ile kreşte tuvalet ihtiyacını kendi görebilen...ki bu benim için çok önemliydi...kız çocuğunun mahremiyeti için bu oldukça önemli bir konu...aslında kız/erkek bütün çocuklar için...dünya ne yazık ki giderek kirleniyor :(
 
Evde uyguladığım Montessori uygulamalarının da Mira'nın bu bireyselleşme sürecinde katkısı çok ki bu konuda ki tecrübemi ayır bir yazıda yazıciiiiiim...ne çok konu var paylaşacak, ne mutlu bana :)
 
Gelelim sadete....diyorum ki biraz özen...çocuk yetiştirirken...çocuklarımız bizim mülkümüz değil...diktatörlük kurmaya hiç gerek yok, o küçük ve bizden zayıf diye! önlemleri almalı, sistemi kurmalı, onları rahatsız etmeden kontrol altında tutmalı, başlıkta yazdığım o feci kelimeleri ise hiç kullanmamalı, hele ki bağırarak!

Sevgiyle,
Esra Erginer

7 Nisan 2015 Salı

keep calm and love moscow :)



Başucumda dizilmiş okunacak kitaplar gibi, zihnimde sıralanmış blog yazılarım da dipten dibe bir huzursuzluk sebebi...yoğun çalışan anne olmak, işi/evi/hayatı organize etmek, iş dışında ki tüm vakti 2 yaşında ki bir enerji canavarına ayırmak...yapılacakları ertelettiriyor insana...ki iyi ki var o minik canavar :) bloğuma verdiği isim gibi Mira ile tatlı bu hayat...

Baktım da şöyle bir, zaten uzun yıllardır aklımda olan bloğuma sonunda kavuşmuşum geçen Kasım ayında...üstünden 5 ay geçmiş, neler neler yaşamışım biriktirmişim, ama oturup yazıya dökememişim, paylaşamamışım düşlediğim gibi...öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, sıkıntısız, üzüntüsüz bir günümüz geçmedi ki...ağzımızın tadı kaçtı gitti...yine de hadi bakalım esra dedim, yaklaşan bir seyahat planımız var ki bu seyahatle ilgili her şeyi çalışıp dosyalamışım bile...bunu paylaşmakla harekete geç bakalım, devamı da gelir...

Biz ki evlenmeden ve çocuklanmadan önce sevgililer gününü deli saçması bulan bir çift iken, kalpli objelere ıyk diye bakarken, geçen sene, mira 1 yaşındayken, tam 1 yıldır baş başa dışarda bir gece geçirmemişken, sevgililer gününü bahane edip nefis 1 gün/gece geçirmiştik...- kalpli objeler hala ıyk bu arada :) - Nail (benim sevgili koca) beni öyle bir şaşırtmış ve mutlu etmişti ki bu kesinlikle ayrı bir yazı konusu olmalı :) İşte o gün karar vermiştim, seneye şaşırtma sırası sende Esra diye...ve çalışmalara erken başladım...bir Kasım sabahı, Pegasus'tan gelen mesaj her şeyi başlattı aslında...yurtdışı uçuşlarında müthiş kampanya...budur dedim :) sevgililer gününde hediye etmek için bir seyahat planlayacaktım...çok uzatmayayım, Moskova'yı seçtim...çünkü ilk defa Mira'sız bir kaçamak yapacaktık ve ilerde Mira ile gitmeyi düşünmediğim bir şehir olsun istedim...bol kültürel aktiviteli, yürümeli, gece eğlenmeli, az uyumalı, salaş, berduş...bir de istedim ki Nail'e bir kıyak olsun, dünya gözüyle dünya nimetlerini görsün, Kremlin Sarayı falan gibi yani :) vize probleminin olmaması da cabası tabii...

Seyahat planı ve uçak biletlerimizi kurdele ile bağladım ve kendisine taktim ettim...çok şaşırdı, inanamadı...ve nedense ilk sorusu "bilet tek kişilik mi" oldu :) şaka pek tabii ki canııımmm, aklından geçirmiş olabilir ama en azından dile getirmedi...bu arada içim pek rahat, ben sıramı savdım, 2016'da şaşırtma sırası tekrar Nail'de, kıh kıh kıh :)

Varsa yakınlarda sevdiğinize yapmak istediğiniz bir sürpriz, buyurun çıktı alın efenim...tek yapmanız gereken uçak biletinizi ayarlamak...Nail'e yazdığım seyahat planını kırpmadan paylaşıyorum...sadece "gezilecek yerlerin detaylarını" çıkarttım çok uzun olmaması için, dileyenlerle onu da paylaşırım severek...yemeyi/içmeyi çok seven bir boğa olarak bu yazıda temel gezi planı ve detaylı yeme/içme bilgilerini paylaşıyorum sizlerle...

Öncelikle bize ve Mira'ya güzel bir anı olarak kalması içindir bu yazı...ilerde okuyunca, vaaaayyyy bensiz neler yapmışsınız diye çemkirebilmesi içindir, kendi başımı yakmak içindir :) anne ve babasının düğün fotolarına bakıp, "beni neden götürmediniz?" diye ağlamış bir annenin kızı olarak, onun da bu konularda hakkını sonuna kadar savunacağından yana hiçbir şüphem yoktur :) -tabii pozitif düşünüyorum, yani Mira o yaşlara geldiğinde hala internetimizin olduğunu, özgürlüklerimizin kısıtlanmadığını hayal ediyorum, bir ahhhh çekip bu iç karartıcı, yüreğimi dağlayan konudan çıkıyorum -

Yoğun geçen günün sonunda, 5 dakika da olsa kafanızı dağıtabilirsem, arada ufak tebessümler oluşturabilirsem yanaklarınızda, bir sürpriz için sizi harekete geçirebilirsem, deli bu kız dedirtebilirsem, ne mutlu bana :) keyifli okumalar ve kucak dolusu sevgiler...

Ulaşım:
23.04.2015 Perşembe 11h50 : İstanbul SGH à Moscow (Domodedovo)  – PC884
26.04.2015 Pazar 15h30 : Moscow  à İstanbul SGH – PC885

Havaalanından şehir merkezine aeroexpress ile gideceğiz. Tren Belaruskaya istasyonuna 45 dakikada varıyor. Buradan metro hattına geçerek evimize geçeceğiz, evet evimize, ev aldım sana Moskova’dan J Moskova içi ulaşım çok kolay. Metro ile şehrin her yerine tek bilet ile aktarmalar yaparak ulaşılabileceğiz. Metro sabah 05:00 – gece 01:00 arası hizmet veriyor. 01:00'den sonra tabanway :)

Konaklama:
Robinhouse...bir aile evi, sahipleri çok tatlı rus karı/koca, çooook araştırdım, booking.com ve tripadviser’da en en en çok beğenilen, en merkezi ve en ekonomik konaklama çözümü bu ev...buz gibi otel odasında kalmaktansa, dünya tatlısı rus karı/koca ile evi paylaşmak, onlarla sohbet edecek olmak çok daha sıcacık...üstelik İngilizce biliyorlar...ev çok merkezi, Kızılmeydana 15mn yürüme mesafesinde, Khram Khrista Spasitelya katedraline 5 dakikalık yürüme mesafesinde, Kievskiy Tren İstasyonu'na 2 metro durağı mesafede ve Kropotkinskaya Metro İstasyonu'na 5 dakikalık yürüme mesafesinde, merkez camiden sola dönünce ilk sokakta, anladın değil mi yerini J

Seyahat müziği:
Pek tabiki "Wind of Change" by Scorpions J
I follow the Moscow, down to Gorky Park, listening to the wind offfff changeee J


Gezi Planımız:
1.Gün (23.04.2015–Perşembe)
Saat 15:00’de Moskova’dayız. Havaalanından evimize varışımız 16:30 J Eve eşyalarımızı bırakıp, yürüyüş mesafesindeki Arbat Caddesin’e iniyoruz, Arbat caddesi bir nevi İstiklal caddesi. Geziyoruz ve karnımızı doyuruyoruz. Ordan yine yürüyerek Kızıl Meydan’a gidiyoruz, ve işteee ordayız J
2.Gün (24.04.2015-Cuma)
Kızıl Meydan ve Kremlin çevresini geziyoruz. Kremlin ve Kızıl Meydanı çevreleyen iki çevre yolu var; bahçe çevre yolu ve bulvar çevre yolu. Vaktimiz kalırsa, bahçe çevre yolu üzerinde ve yakınında yer alan Lujnika Park ve Novodevicy Manastırı’nı geziyoruz. Akşam serbest zaman derrrmişim :) yok canım hep birlikteyiz...
3.Gün (25.04.2015-Ctsi)
Bugün dışta olanı bulvar çevre yolunu gezeceğiz: Bolşoy Tiyatrosu, Puşkin Müzesi, Kurtarıcı İsa Katedrali, Tretyakov Sanat Galerisi. Daha sonra, Bulvar çevre yolunun bir diğer bölümünü geziyoruz: Çaya-Kofi magazin, Tverskoy Bulvarı, Cafe Puşkin, Modern Sanatlar Müzesi.
4.Gün (26.04.2015-Pazar)
Evde hazırladığımız sandviçlerimizle, Gorky Park'ta kahvaltı yapmaya ne dersin? Uçuşumuz saat 15:30’da olduğu için öğlene kadar vaktimiz var, 3 gün boyunca gezdiğimiz yerler içinden bizi en çok etkileyene tekrar gidip veda hutbesini okuyabiliriz J
Kullanacağımız Aplikasyonlar:
  • İngilizce-Rusça sözlük ve metni direk çeviren app.
  • Moskova Metrosu Aplikasyonu : Moskova metrolarında herşey Kiril alfabesiyle ve yolumuzu bu şekilde bulmak oldukça zor. İngilizce ve rusça yazılışlarını kıyaslayabileceğiniz durakları gösteren ufak bir aplikasyon
  • Pocket Guide: Pocket Guide uygulamasının Moskova turlarını inceliyoruz. Kendi kendimize yürüyüş rotaları belirlemek ve gezdiğimiz yerleri rehber gibi dinlemek için faydalı
  • Tripadvisor Offline Harita : Tripadvisor’un offline şekilde kullanılabilen haritası burada da çok kullanışlı. Seçtiğimiz lokasyona pusula gibi yön göstermesi, çevremizdeki restoran, bar, otel, gezilecek yerleri göstermesi ve bunları wi-fi’ya ihtiyaç duymadan yapması klasik, basılı haritların gözlerini yaşartıyor yine

Yeme / İçme:  Hiç işimiz olmaz ama olsun ben çalıştım J
Mymy resto en yaygın ve ucuz, yerel yemekleri yiyebileceğimiz bir resto. Arbat caddesi (İstiklal Cad. gibi) konakladığımız eve çok yakın ve merkezi bir cadde, üstünde bolca yeme/içme mekanı var. Ayrıca konakladığımız ev, aile evi, marketten yerel şeyler alıp, mutfakta yemek pirişebiliriz J

Gelelim Rus mutfağının klasiklerine ve mutlak tatmamız gerekenlere, yummy yummyyy....
Zakuski : Bu bir nevi ordövr tabağıdır. Ancak Rus mutfağının dünyaca tanınan, en ünlü yemeklerinden biridir. Rusların, meze olarak adlandırdıkları bu tabak aslında çeşitli soğuk ve sıcak büfe yemeklerinden oluşuyor. Rus geleneklerine göre en az 3-4 çeşit içeren Zakuski; tepsi içinde, masa ortasına konan zengin bir ordövr tabağıdır. İçinde: füme somon ya da mersin balığı, söğüş et, haşlanmış deniz ürünleri, çeşitli salatalar, soslu patates, domates, biber, patlıcan ve enginar dolmaları, yumurta, havyar ve çeşitli kızartmalar var. Beraberinde, Zakuski votka içiliyor, tammm bize göre dostum J

Supy : Rus mutfağında çorba her şey demek. Çünkü içeriğinde her şey var. Balıktan sebzeye, ete kadar değişik besinleri içeren çorbalar komple bir öğün sayılabiliyor. Özellikle “Borsc” ve “Sthtci”. Balık ve etin yanı sıra pancar, lahana ve patates ile hazırlanıyor. Her ikisinin de özelliği “Smetana” denilen ekşi krema ile sunulması. “Soljanka” çorbası ise, mantar ya da balıkla hazırlanıyor. Bunun içinde pancar ve turşu da var. Mutlaka denemeliyiz. Acı sevenler için “Okroska” çorbası balık ve etle zenginleştirilmiş, soğuk bir çorba. “Botwina” ise ıspanakla hazırlanan soğuk bir çorba çeşidi.

Havyar : Rus mutfağı denilince, akla ilk olarak havyar gelir. Havyar dişi mersinbalığının döllenmemiş yumurtalarından elde ediliyor. Mersinbalığının bilinen 20 cinsinden, yalnızca 5’i, ülkenin kuzeyindeki soğuk denizlerde yaşıyor. Dünya havyar pazarının, %90’ı, bu balığın üç cinsinden elde ediliyor. Rus havyar çeşitlerinden “Beluga”, nadir bulunan ve en değerli havyarlardan biri. Adını, nesli tükenmekte olan en büyük ve en vahşi mersin balığından almış. “Osiortr” havyarı parlak gri renkte, fındık tadı ile tanınıyor. Adı orta büyüklükteki mersin balığından geliyor “Sevryuga” küçük taneli ve gri renkli bir havyar. Hafif keskin bir tadı var. Somon balığı yumurtalarından elde edilen, küçük ve portakal renkli taneli havyara, kırmızı havyar deniliyor. Evet, havyar pahalı bir besin. Çünkü, giderek kirlenen denizlerde mersin balığının nesli epey azalmış :(
Et yemekleri : en ünlü et yemekleri “Beef-Stroganoff” adlı et ve mantarla hazırlanan yemek.

Tatlılar:Risel ve Kompot” komposto meyve, jöle ve peynirle hazırlanıyor. “Pahsa ve Kulic” Ortodoks Rusların Paskalya Bayramının geleneksel tatlıları olarak tanınıyor. Pahsa, meyve şekerleriyle süslenmiş, piramit şeklinde bir pasta. Kulic, üzeri kremayla kaplı, büyük bir ekmek şeklinde kek. “Pudin” İngiliz pudinglerine benziyor. “Varenk” çilek, vişne ya da reçel içeren bir hamur tatlısı.

Lapşa : Bizim erişteye benzer bir yemek. İngilizce ismi “noodle”. Muhteşem bir tadı var. Tavuklu ve karidesli olanı var. “Mie tongseng” denilen ise acılı, domatesli ve kızarmış koyun etli. Lapşa’yı en uygun yiyebileceğimiz restoran ismi “Daikon”.

Gürcü yemek kültürü : Moskova’da en ünlü yemek kültürü gürcülere ait. Gürcü yemekleri ve mezelerini tatmak için özellikle Abrat sokağındaki “Genatsvale” çok iyi. Burada yemeğe “haçapuri”(peynirli ekmek) ile başlayıp, patlıcanlı mezelerle “baklacan s orehemi” devam edebilir, daha sonra ise lüle kebap (Adana kebap benzeri) deneyebiliriz.

Tsentralniy restoran-kafe : ABD elçiliği ile Hayvanat Bahçesi arasındaki ünlü Stalin Gökdeleni var. Bu bina 1948-1954 yılları arasında yapılmış, binanın altında, muhteşem sütunlu, bir müzeyi andıran havası ve inanılmaz fiyatlarıyla bir kafe. Sovyet yadigari, yüksek tavanlı muhteşem salonunun havasını soluyacağız J

İçki : Ülkenin ulusal içkisi “votka”. Çeşitleri ise, saymakla bitmez. “Limonnaya” denilen limonlu votka, içine bir limon kabuğu ilave edilip, 2 hafta bekletildikten sonra içiliyor. Servis anına kadar, kadehleriyle birlikte buzlukta donduruluyor. Servis yapılırken, asla parmak değmemesi gerekiyor, Çünkü bardakta parmak izi Rus geleneklerine aykırı. İşte bu geleneği pek sevdim J Köpüklü ve kırmızı biber aromalı votka “Pertsovka”. Ardıç, zencefil ve karanfil aromalı votka “Ohotniçya” ve tatlı votka “Stolichnaya”.  Votka meze, havyar, füme balık ve et, salamura ürünler eşliğinde içiliyor... tühhhh hiçbirini sevmeyiz ki biz J

En popüler içecek ise çay, bolca çay içmeye gidiyoruz biz de zaten değil mi :) Şaka bir yana Moskova’da votkadan sonra en çok tüketilen alkolsüz içecek çay. Semaver denilen büyük metalik ya da bakır çaydanlıklarda hazırlanıyor. Şekeri çayın içine karıştırmak yerine “kıtlama” yapılıyor. Ruslar siyah çayı çok seviyorlar. Rus geleneklerine göre, çay içimi bir merasimi andırıyor. Çay, kulplu büyük cam bardaklarda sunuluyor. Şeker ya da bal, dilin altına alınıyor ve çay yudumlanıyor

Dip Not :)
  • Saat farkı yok
  • Para Birimi : Rus Rublesi (RUB)
  • İngilizce kelime yok, her yer Kiril alfabesi J Bu yüzden telefona sözlük aplikasyonu yüklüyoruz ve Kiril alfabesini yanımıza bulunduruyoruz.
  • Derdimizi İngilizce anlatmaya çalışarak kendimizi boşa yormayacağız, kimse bu dili bilmiyor J Zaten şehirdeki Azeriler, Özbekler, Tacikler, Ahıska Türkleri, Gürcüler ve Ermenilerin bir bölümü gayet iyi Türkçe konuşuyor.
  • Moskova metrosunun renkli haritasından alacağız, böylece mavi hattan kırmızı hatta geçiş gibi daha kolay anlayacağız
  • Rusya’da sokağa çıkarken pasaportumuzu yanımıza almayı unutmayacağız, aksi takdirde başımıza büyük dert açabilirmişiz; polis bizi derhâl merkeze götürürmüş!
  • Bir Rus’a asla “kazyol” (keçi) demiyoruz, büyük hakaret! Söylenmeyecek diğer iki sözcük de “manyak” ve “durak".  Manyak bildiğimiz anlamda. Durak da deli demek. Eğer bu sözleri bir tartışma sırasında söylersek dayak yiyebilirmişiz. Şimdi kendimizi bu kelimeleri söylememek üzere şartladık ya, votkaları çekince, beynimiz kesin oyun oynar bize ve dökülür bu laflar J